Kainat Vatandaşlığı
TC Vatandaşı olmanın ne anlama geldiğini az çok biliyoruz. İyi bir vatandaş olmanın gereklerini de. Peki ya bizim KAİNAT ÜLKESİNİN Arz memleketinde KAİNAT VATANDAŞI olduğumuz bir vakıa değil mi?
Bu alemde ipi boğazına sarılıp meydana salınmış bir hayvan gibi olmadığımız ve özgür iradeye sahip olduğumuz belli. Üstelik hayvanların da başıboş ve görevsiz olduklarını kimse söyleyemez. Onlar KAİNAT vatandaşlığı görevlerini hakkı ile yerine getiriyorlar. Kurt, kuş, böcek, bitkiler kendilerine verilen FITRAT görevlerinin yani vatandaşlıklarının farkındalar. İster hayvan, ister bitki, isterse insan, herbirimiz kainat kanunları ile idare ediliyoruz. Yer çekimi ile Arza bağlıyız. Işığı ve ısısı ile Güneşe. Hülasa Kainat nimetleri ile ayaktayız. Fen bilimleri yolu ile kainat nizamı denilen ilahi kanunları öğreniyoruz. Kainat Sultanının Saltanatına (Hükümetine) isyanla değil itaatle mükellef olduğumuz açık ve görevlerimizin ne olduğunu merak ettiğimizde O Sultanın elçileri ve elçileri vasıtası ile gönderdiği Kainat Nizamnamesi olan hitabı ile karşılaşıyoruz.
O sultanlar sultanına karşı ibâdet, duâ, hamd, tefekkür ve hayret ile mukabele etmek gibi kulun aslî vatandaşlık görevleri olduğunu Kainat Sultanının elçileri olan peygamberlerden öğreniyoruz.
Perde arkasında görüneyen O Sultan kendisini eserleri ile tanıttırıyor. O zatın kendisini eserleri ile tanıttırmak ve nimetleri ile kendini sevdirmek istediği istediği şuradan belli ki yeryüzü bir sanat galarisi gibi envaı tür sanat eserleri ile donatılmış. Kendisini sevdirmek istiyor, çünkü nimetlerin en güzeline muhatap oluyoruz. O nimetlerden ve güzelliklerden zevk alacak duygularla teçhiz etmiş.
Kainat vatandaşlığı görevinin ne olduğunu kendi aklımızla da anlamak zor değil aslında. Gözü görecek şekilde terbiye eden Allah ruha görme sıfatı vermiş ve ruhla göz ve akıl arasındaki akıl almaz ilgiyi kurmuş. Bu yönetime ve hakimiyete karşı “kainat vatandaşına” düşen görev, o gözü de aklı da yaratıcısının izni ve rızası dairesinde kullanmak. Çünkü yapan bilir bilen konuşur. İnsan denen “cihazın” rehber el kitapçığını da hazırlamış. En büyük vatandaşlık görevi olarak aklın kullanılması ve kalbin (duygularının çalıştırılması) olduğu şuradan belli ki kainatı bir kitap gibi okunacak (sırlarını anlaması) şekilde düzenlenmiş.
Zaten her vatandaş, kainat kitabının tercümesi olan o rehber Kitaba baktığında ilk emir OKU hitabını görüyor. Göz örneğini, bütün duyu organlarımıza, hatta ruhumuza takılı bütün his dünyamıza tatbik edebiliriz. Bütün bunları en güzel şekilde terbiye eden ve bir ömür boyu bize emânet olarak veren Rabbimizin bu muhteşem yönetimine karşı şükürle, ibâdetle, itaatle mukabele etmemiz gerektiğini akıl ve vicdan birlikte tasdik ediyor.
Rububiyet/yönetim/terbiye saltanatı Allah’a mahsus olduğu gibi, meselâ, rezzakiyet/rızık verme saltanatı da O’na muhsus olduğu belli. Ondan başka Rezzak yok çünkü. Allah, kâinat fabrikasından hem rızıkları süzüp yaratıyor hem de rızıklananları… Sofrayı yaratan da O, kainat vatandaşı olan misafirleri yaratan da O…
Ben vatandaşlık görevimi yapamam, mesela askere gitmeyeceğim, vergi vermeyeceğim diyemiyorsunuz. Kainat vatandaşlığı görevinin en önemli bir cephesi sadece ülke yada dünya vatandaşlığı görevlerinden ibaret kalmaması. Başka dünyaları da içine alması.. Kainat vatandaşının ebede giden sonsuzluk yolcusu olduğunu gösteren çok işaretler var. Mesela bu yolcular Dünya ile tatmin olmuyor. Sonsuz yaşama arzuları var.
Ana rahminden başlayan yolculuğu gençlikten ihtiyarlıktan, kabirden ebede kadar yolculuğunda vatandaşlık görevini düzgün yapıp yapmadığı hususunda inceden inceye hesabı ve kitabı olacağını Rehber kitap haber veriyor. Hulasa bu vatandaşlığın sonu yok. Bugün burada yarın başka dünyalarda.
Yine Vatandaşlık görevlerini anlatan Rehber kitaptan öğreniyoruz ki vatandaşlığı sürecinde teröre ve anarşiye bulaşmayanların, görevlerini hakkıyla yapanların öbür taraflarda iyi şeyler bekliyor. Burada burada vitrin ve göstermelik güzelliklerin asılları ve kaynaklarına ulaşacaklar ve orada sonsuza dek yaşayacaklar.
11 Temmuz 2020