KÖYDEN KENTE GÖÇÜŞÜ DURDURALIM

Üznüğün tepesinden BAŞÖREN’ e (köyümüz) Çoraklıpınar’dan Paşaköy’e bakıp da boş arazileri görünce Salgın Döneminde iş yerleri kapanan ve zor günler geçiren esnaf aklıma geldi.

Bu salgın dönemi  daha açık gösterdi ki, insanımızın büyük şehirlere yığılması; tüketime dayalı esnaf sınıfının türemesi  ülkemizin en önemli   bir sorunu. Mesleki eğitim yerine zorunlu lise eğitimi, ve arkasından üniversite eğitimi  ile köyden kente kaçış; diplomalı işsizlik ülkemizde en büyük yanlışlardan birisi.

Pandemi ile içeri çekildiğimizden dolayı, faaliyetlerine ara veren işletme sayısı, temelli kapanan iş yerleri on binleri buluyor.

Çözüm ANADOLU’YA dönüşte bulunuyor.  İnsanımız belli başlı bazı farklı işler yapsa da hayvancılık, gıda ve tarımdan da kopmamalı.  Doğal yaşam devam etmeli.

Boş duran araziler tüm bereketi ile değerlendirileceği günleri bekliyor.  Üretim merkezli tarım ve hayvancılık sektöründe salgın döneminde de işler devam etti. Üretim durmadı.

Devlet çalışmadığı memura, işçiye maaş ödeye ödeye yarın parasız kaldığında bugünlerde tarım sektörü çalışmazsa milleti kim doyuracak? Kıtlık kapımıza dayanmaması için acilen alacağımız tedbirler var.

Gıda ürünlerine talep gittikçe artıyor. İnsanımızı yönlendireceğimiz asıl iş alanı tarım ve  hayvancılık…

Şehirlerde ne iş olsa yaparım diyen işsiz aileler iş yerleri kapanınca ortada kaldı. Batı bölgelere ve sahillere toplanmış işsiz güçsüz geçim sıkıntısında insanlar, günlük kazananlar perişan oldular.  Siz şehirlere ve sahillere toplanan, üretmeden tüketen meslek öğretmediğiniz  bu insanlara nasıl iş bulacaksınız ?

Gıda enflasyonuna nasıl çözüm bulacaksınız ?

İnsanlara şehirlerde ev yapmak için kredi değil bu arazilerde 40’ar 50’şer dönüm araziler verin. Kredileri şehirlerde TOKİ evler için değil çiftlik ve iş yeri kurmak için, kırsal kesimde geleneksel ev inşa etmeleri için verin.

Onlara doğal tarımı, doğal gübre üretimini  öğretin!

Ufak çaplı aile üretim çiftlikleri kurmalarını sağlayın.

Buralarda tarım ve hayvancılık yapsınlar. Üretilen hayvansal ürünleri alıp işleyecek et, süt, tahıl, meyve, sebze gıda üretim entegre tesisleri kurun!

Büyük şehirlerde toplanan uygun sanayi tesislerini Anadolu’ya kaydırın.

İnsanların bir kısmı da hem çiftliğini işlesin hem de işine gitsin.

Alın size iş, aş ve milli üretim ekonomisi…

Ülkemizin dağları tepeleri ovaları bomboş duruyor.

İnek ve koyun insanlık için bir bakıma önemlii bir “teknoloji” ve buluş diyebiliriz. İnek besleyip sütünü, derisini, toprağı gübresini, toprağı sürmek için gücünü ve etini kullanıyorsunuz.

Peki “Otomobil” için insana has değerler üreten buluş diyebilir miyiz?

İnsanlığın medeniyet tasavvurunda en büyük aşaması tarımdır, tarım.

Bizim kurtuluşumuz, tekniğe, mesleki bilgiye, peygamber sünnetine, geleneğe, örfi tavra dayalı, tabiatla iç içe aynı zamanda üretimle iç içe hayata geri dönmektedir.

Evlerimiz salgın günlerinde bir hapishaneye dönüşmemeli. İş yerlerimizin salgın günleri kapanmasını istemiyorsanız işte size tarıma dayalı üretim tesisleri.

Kendi bahçemizde bir takım sebze ve meyveleri yetiştirebilmeliyiz. Yeri geldiğinde atölye görevi yapabilmeli; yeri geldiğinde ofis, yeri geldiğinde okul ve mescid fonksiyonuna sahip olabilmeli. Deprem olduğunda altında ezilmeyelim.

Bahçesi ve alanı ile yeri geldiğinde içinde spor ve jimnastiğimizi yapabilmeliyiz. Dostlarımızla bahçesinde kahvemizi yudumlayabilmeliyiz. Çocuklarımız bahçesinde, suya, yeşile ve toprağa; kuş, kedi köpek gibi hayvanlara dokunabilmeli.

Çok şey mi istiyoruz? Geleceğe problemli nesiller bırakmamak için bunlar yapmamız gereken şeyler. Koronalı günlerin tekrar gelmeyeceğini garanti edebilir misiniz?

Avrupa halklarının yüzde 80’i ahşap, bahçeli evlerde yaşarken; Türkiye’de şu an halkımızın yüzde 93’ü kentlerde ve betonarme apartmanlarda yaşamasını doğru buluyor musunuz?

Ülkemiz için en önemli bir öncelik Konuttan EVE, Kentten ŞEHİRE ve kırsal kesime geçiş projeleri olmalıdır

Sonuç olarak ‘ucuz ve kolay’ KONUT kredisi vererek kokuşmuş apartman ve konut sistemini ayakta tutmaya hakkımız yoktur.

Prof. Dr. Osman ÇAKMAK